Tıbbı ve Aromatik Makaleler

Osmanlı Döneminde Hekim Yakup Paşa’nın ilaçlarındaki Tıbbi Bitkiler

Osmanlı Döneminde <b>Hekim Yakup Paşa’nın</b> ilaçlarındaki <b>Tıbbi Bitkiler</b>

Osmanlı Döneminde Hekim Yakup Paşa’nın Fatih Sultan Mehmet için çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılmak üzere yaptığı birtakım ilaçlardan olan macunlar anlatılmaktadır.

Osmanlı Döneminde Hekim Yakup Paşa’nın Fatih Sultan Mehmet İçin Yaptığı İlaçlarda Kullanılan Tıbbi Bitkiler*

Ahu CAVLAZOĞLU DAVULCU*, Osman TUGAY**

Eski Anadolu (Oğuz) Türkçesi döneminde yazılmış telif ve tercüme eserlerin arasında tıp metinlerine önemli bir yer ayrılmış olup özellikle Osmanlı döneminde tıp eserlerinin arttığı görülmektedir. Türkçe tıp eserleri Türkçenin o dönemdeki tıp bilimi karşısındaki durumunu ortaya koyması açısından önemlidir. Ayrıca bu tıp eserleri, botanik, zooloji, eczacılık tarihi ve halk hekimliği açısından da büyük önem taşımaktadır.

Bu çalışmamızda Osmanlı Türkçesi ile kaleme alınmış tıp eserlerinden biri olan Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi Batman Koleksiyonunda kayıtlı Kitâb‐ı Tıbb‐ı Latîf’ incelenmiştir. İncelenen eserin 55b/15‐19, 56a/1‐8 ve 119a/3‐15, sayfalarında, Osmanlı Dönemi Hekimlerinden Hekim Yakup Paşa’nın (1425‐1481) Fatih Sultan Mehmet (II. Mehmet) (30 mart 1432 – 3 mayıs 1481) için çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılmak üzere yaptığı birtakım ilaçlardan olan macunlar anlatılmaktadır. Çalışmamızda bahsi geçen macunların yapılış yöntemi ve içindeki tıbbi bitkilerin tespit edilmesinin yanı sıra bu macunların insan bedenine faydalarının ortaya çıkarılması amaçlanmıştır.

Macunlar Osmanlı döneminde ilaçların önemli bir kısmını oluşturur. Kitâb‐ı Tıbb‐ı Latîf’ çeşitli hastalıkları, bu hastalıkların ilaçlarını ve ilaçların yapılış yöntemlerini içermektedir. Hastalık ve rahatsızlıkların tedavisinde kullanılan tıbbî bitkilerin ilaç olarak uygulanması ölçüleriyle, uygulamalarıyla eserde ayrıntılı şekilde anlatılmıştır. Genellikle ilaçlar bitkilerden; tohum, yaprak, kök, meyve; bitkilerden elde edilen macun, şurup, hap (kurs) yağ ve su, bazen de hayvansal maddelerden, kimyasallardan, vb. yapılmıştır.

I. GİRİŞ

Cengiz Han ve neslinin istila hareketlerinin önemli sonuçlarından birisi de Moğol ordularının önünden kaçan Oğuz Türklerinin Azerbaycan ve Anadolu’ya gelerek Eski Oğuz Türkçesi, Eski Anadolu Türkçesi, Eski Türkiye Türkçesi adlarıyla anılan Batı Türkçesini vücuda getirmeleridir. Eski Anadolu Türkçesi 13‐15. yüzyıllar arasında Azerbaycan, Anadolu, Balkanlar ve çevrelerinde kullanılan edebî yazı dilidir ve Anadolu Selçuklularının son dönemini, beylikler dönemini ve Osmanlı Devleti’nin İmparatorluktan önceki dönemini içine alır (Ercilasun, 2006: 431).

Eski Anadolu Türkçesinin devamı olan Osmanlı Türkçesi 15. yüzyıldan 20. yüzyılın başlarına kadar Osmanlı İmparatorluğunun sınırları içinde kullanılan edebî yazı dilidir. Osmanlıca veya Osmanlı Türkçesi tabiriyle genellikle Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan Türklerin konuşup yazdığı Türkçe anlaşılmaktadır. Osmanlı Türkçesiyle yalnız edebî eserler değil beş yüzyıllık tarih boyunca sosyal hayatın her alanına ait edebiyat, tarih, tıp, hukuk, dinî ilimler, vb. binlerce eser yazılmıştır (Özkan, 2007: 1).

XIV. yüzyıldan itibaren Anadolu’da çeşitli alanlarda yazılan eserlerin içinde tıp eserleri önemli bir yere sahiptir. Türkler anayurtları olan Orta Asya’dan beraberlerinde getirdikleri tıbbî birikimleri ile Anadolu’dan öğrendikleri (Arap, Fars ve Yunan tıbbı) tıbbi bilgileri birleştirerek yeni bir Türk tıp bilgisi oluşturmayı başarmışlardır (Kaya, 2008: 11). Eski Anadolu Türkçesi döneminde yazılan tıp eserlerinden çok daha önce İslam öncesi Orta Asya bilimsel Türk tababetini ortaya koyan Uygur dönemi tıp eserleri vardır (Sertkaya, 2008: 1). Ayrıca, 11. yüzyılda Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılan Dîvânü Lûgâti’t‐Türk’te tıp ve eczacılık terimleri vardır. Kaşgarlı Mahmut’un eserinde yer alan bu tıp ve eczacılık terimlerinin daha sonra Anadolu’da kaleme alınmış tıp eserlerinde de kullanıldığı gözlemlenmektedir (Bayat, 2003: 1).

Oğuz Türkçesi Selçuklu Devleti döneminde Arapça ve Farsçanın yoğun etkisi altında kalmıştır. Selçuklu Devletinin parçalanmasıyla ortaya çıkan Anadolu Beylikleri döneminde Türk dili açısından önemli gelişmeler olmuştur. Selçuklu döneminde çok az sayıda Türkçe eser yazılırken bu dönemde yüzlerce eser yazılmıştır. Anadolu Beylikleri tarafından, Anadolu’da Türk varlığını kalıcı kılmak, burada halkın her alanda gelişimini sağlamak için millî geleneklere ve Türkçeye hak ettiği değer verilmiş, o dönemdeki ilim adamlarını, şair ve edipler korunmuş ve onların Türkçe eser yazmaları teşvik edilmiştir (Korkmaz, 1995: 432).

XV. yüzyılda Osmanlı Döneminde tıp alanında telif, tercüme tıp kitapları kaleme alınmaya devam edilmiştir. XVI. yüzyılda ise Osmanlı tıbbının çok fazla ilerleme gösterdiği söylenemez. Ancak XVI. yüzyılda Hekim Nidaî’nin halk için yazdığı Menâfîü’n‐Nâs adlı eseri tıp alanında önemli bir yer tutmuştur (Adıvar, 2000: 114).

Osmanlılar kuruluş döneminde sağlık hizmetlerini Selçukluların kurduğu darüşşifalardan almışlardır. Osmanlılar da fethettikleri yerlerde Anadolu sınırları içinde ve dışında hastane kurma geleneğini sürdürmüşler ve bu darüşşifalarından yararlanmışlar. XIV‐ XVII. yüzyıllar arasında Anadolu’da pek çok darüşşifa inşa edilmiştir. XVII. yüzyıldan sonra halka sağlık hizmeti veren, darüşşifaların yapımı sürdürülmemiştir. XIX. yüzyılın ilk yarısından itibaren çağın tıp uygulamalarına göre uygun biçimde planlanan gureba hastaneleri, yüzyılın ikinci yarısında da belediye hastaneleri açılmaya başlanmıştır (Sarı, 2012: 1).

Türkçe tıp kitapları, dinî ve edebî eserlere göre daha sade bir dille, sanat endişesi taşımadan, sadece öğretmek, halka hizmet etmek ve faydalı olmak gayesiyle yazılmıştır. Tıp kitaplarında yer alan organ ve hastalık adları, çeşitli hastalıkların tedavilerinde kullanılan ilaçlar, bu ilaçların terkiplerinde yer alan bitkilerin Arapça, Farsça, Yunanca adları yanında Türkçesi de bulunmaktadır.

Eserlerde tıbbî terimlerin Türkçe karşılıkları açıklanmaktadır. Bu nedenle tıp kitapları, döneminin söz varlığını ortaya koyması ve Türkçenin tıp bilimi karşısındaki durumunu yansıtması açısından çok önemlidir (Bayat, 2008: 66). Eski Türk tıbbında ilaç yapımı için çoğunlukla yakın coğrafyanın bitkilerinden yararlanılmıştır. Bu durum sadece Eski Türk tıbbında değil ona doğrudan kaynaklık eden Arap, tıbbının da ve dolaylı şekilde etkilendiği
Yunan tıbbının da esasını meydana getirmektedir. Bitkilerin ilaç yapımında kullanımı, onların botanik biliminin yanında tıp ve eczacılık bilimi ile bağlantılı şekilde yapmaktadır. Tarihi metinlerde geçen bitki adları botanik, tıp,
eczacılık gibi alanların araştırma konusu olduğu gibi Türkçenin söz varlığını ilgilendirdiği için filolojiyi de yakından alakadar etmektedir (Önler, 2004:274).

İncelenen bölüme geçilmeden önce Kitâb‐ı Tıbb‐ı Latîf’i tanıtıcı bilgiler aktarılmıştır. Devam eden bölümde Osmanlı Dönemi Hekimlerinden Hekim Yakup Paşa’nın (1425‐1481) Fatih Sultan Mehmet (II. Mehmet) (30 mart 1432 – 3 mayıs 1481) için hazırladığı ilaçlardan olan iki macunun tarihi metinden Latin harflerine ve Türkiye Türkçesine aktarımı yapıldıktan sonra, macunların içinde kullanılan tıbbi bitkiler hakkında bilgiler verilmiştir.

II. KİTAB‐I TIBB‐I LATÎF

Osmanlı Türkçesi ile kaleme alınmış tıp eserlerinden biri olan Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi Batman Koleksiyonunda kayıtlı Kitâb‐ı Tıbb‐ı Latîf’in (KTL) müellifi ve yazılış tarihi belli değildir. İncelenen eserler gösteriyor ki bu tür tıp eserleri dönemin hekimleri tarafından yazılmaktadır.

Eserde geçen bazı tarihi bilgiler eserin, 16. yüzyıldan önce yazılamayacağını göstermektedir. Müellif eserde tecrübe edilen ilaçların dönemin sultanları tarafından uygulandığını eserde vurgulamıştır. “Ma’cūn‐ı dīger bir ay Sulṭān Murād Ḫan” (55b/11) ibaresi vardır. Bahsedilen Sultan II. Murat (1421‐1451)’tır. “Maʿcūn Yaʿḳūp Paşa, Sulṭān Muḥammed Hān içün terkīb eylemişdür” (55b/15) ibaresi vardır (Cavlazoğlu, 2009: 101).

Ayrıca aynı ibare “maʿcūn Yaʿḳūb hekīm peydā idüp Sulṭān Muḥammed Ġāzī Ḫan Ḥażretleri istiʿmāl idüp ziyāde fā’idesin bulup ve ṣafā ve sürūr eyleyüp defʿātle tecribe olınmışdur.” 119a/14’te geçmektedir. (Bekmez, 2009:75).

Bahsedilen Sultan, Fatih Sultan Mehmet (1451‐1481), Hekim Yakup da o dönemin hekimlerinden Hekim Yakup Paşa (1425‐1481) Yahudi asıllı Osmanlı Tabibidir (Adıvar, 2000: 53). Ayrıca KTL 89a/1’de “ẕikr olınan tertībdür ki Nidâî merḥūmuñ Menāfiʿu’n‐ Nās kitabından yazılmışdur.” ibaresinde bahsedilen hekim, Hekim Mehmet Nidâî, Sultan II. Selim zamanında yetişmiş Osmanlı tabiplerinden olup Ankaralıdır (Tâhir, 2000: 239). Hayatı hakkındaki bilgiler eserlerinden elde edilmekte ve 1509‐1567 yılları arasında yaşadığı düşünülmektedir.

Menâfîü’n‐Nâs, Dürr‐i Manzum, Tenbihname, Esrâr‐ı Genc‐i Mânâ, Tercüme‐i Nazm‐ı Lokman Hekim ve Vasiyetnâme, Nidâî’nin eserleri arasındadır. Bu eserlerden en çok bilinen ise yer yer manzum kısımları da bulunan mensur Menâfîü’n‐Nâs isimli eserdir (Özcan, 2007).

Yazma eser, Batman’da 2007 yılında meydana gelen sel felaketinde 21 gün su içinde kalan kitaplar arasından seçilmiş, Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi’ne getirilerek burada bakıma alınmıştır. Eserin Cildi 197×145 mm ebadındadır. Cildi kullanılamaz hâle geldiğinden çeharkuşe kahverengi deri kapakları değiştirilerek, ebru kâğıt kaplı mukavva cilt ile kaplanmıştır. Sel nedeniyle yazma zarar görmüş, bazı yerler okunamaz hâle gelmiştir.

Suyolu filigranlı kâğıda nesih yazıyla mensur yazılmıştır. Sınırlı sayıda kelime dışında metin harekesizdir. Bâb adlarında ve metin içerisinde dikkat çekilmek istenen yerlerde kırmızı mürekkep kullanılmıştır. Yazmanın tamamı
152 varaktır. Yazı alanı 160×100 cm’dir. Her sayfada 19 satır mevcuttur. Eserin asıl metni 9b varağından itibaren başlamaktadır. Yazmanın 1a‐3a sayfaları arasında sonradan eklenmiş yazılar vardır. 3a‐9a varakları arasında ise eserde yer alan hastalık ve ilaç adlarının Arapça, Farsça, Yunanca, Türkçe karşılıkları alfabetik olarak verilmiştir. 9b‐12a varakları arasında eserin içindekiler kısmı yer almaktadır. Eserin tamamı 107 bölümden oluşmaktadır.
Eserin giriş bölümü “Hazā Kitāb‐ı Tıbb ki ḥastaya müteʿalliḳ ʿilācları ve sāʾir marażları beyāndur” şeklinde başlar, yazmanın hastalıklara deva bulmak maksadıyla yazıldığı vurgulanmıştır (Cavlazoğlu, 2009: 14).

Eser çeşitli hastalıkları, bu hastalıkların ilaçlarını ve ilaçların yapılış yöntemlerini içermektedir. Kafadan başlayarak vücudun aşağısına doğru bölge bölge, organ organ görülen hastalıklar, bu hastalıkların sebepleri, belirtileri
ve tedavileriyle birlikte tek tek anlatılmıştır. Ancak müellif fihristteki sıraya uymamış, zaman zaman bölümlerin sırası değişmiştir.

Bu tıp kitabını oluştururken müellif, birçok tıp eseri görmüş ve bunlardan yararlanmıştır. Bunu doğrulamak için de Eski Yunan ve İslâm tıbbında itibar görmüş hekimleri tanık göstermiştir:“(37a) daḫı Buḳrāṭ Hekimden (Eski Yunan hekimi meşhur Hipokratis) menkūldür ki her kim ḳırmızı pancarı 17) bişürüp yise ziyāde menfaʿat bula gögsi ġāyetle yumşadur ve ṣafrā’ı ve balġamı 18) ḥall idüp ḳulunca ziyāde nāfiʿdür daḫı bādem yimek ol daḫı gögsi yumşaḳ dutup
19) ve öksürügi defʿ idüp ve insānı semīz eyler”, “(41a) Buḳrāṭ Ḥekīmden menḳūldür ki bir ādem ṣarımsaġı muʿtād idüp yise miʿdesin 13) pāk ide ve el ve ayaḳ ditremesin defʿ ide.”, “(91a/6) ḥekīm Cālīnūsdur (İslam tıbbını etkileyen,
Yunan Hekim Galenos) ki herkimsede ki behaḳ olsa ve ḳaç yıllıḳ”, “(120a/1‐2) bir macūndur ki Cālīnūs ḥekīm eydür”
Eserin devamında müellif, KTL’de birçok ilacın defaten tecrübe edildiğini ve sonuçlarının gözlemlendiğini bildirmektedir: “(13b) bunları adedince alup daḫı ṣu ile muḥkem ḳaynadup üç bahşında birisi 11) ḳalduḳda süzüp içüre bade bir miḳdār pāpādya yaġı süreler bi‐iẕni’llāh 12) şifā bula mücerrebdür”, (58b) 1) freng uyuzı yidi dürlü olur cümlesine bundan ġayri ilāc yoḳdur 2) tecribe olınmışdur”, “(69a) 7) dört defa penbeʾi ol ṣuya baturup gözlerine ṭamzıralar ve gözlerüñ ol 8) penbe ile sileler ġāyet mücerrebdür üç dört gün böyle amel olınduḳda 9) inşāʿallah Taʿāla şifā bulur tecribe olınmışdur” (Cavlazoğlu, 2009: 45‐113).

Dönemin tıp anlayışı, Eski Yunan tıbbında hastalık nedenlerinin açıklanmasında kullanılan Humoral Patoloji ve Dört Unsur teorisine dayanmaktadır, bu tıp anlayışı 19. yüzyıla kadar geçerliliğini sürdürmüştür. Eski Yunan’dan
İslam bilim dünyasına ve oradan da Batı dünyasına geçen bu inanışa göre, insan Makrokozmos denilen evrende bir Mikrokozmos, yani evrenin bir yansımasıdır. Buna göre, yeryüzü evrenin ortasında hareketsiz durmakta, bunu sırayla yedi gezegen kuşatmaktadır ki, bunlardan yeryüzüne en yakın olan Ay’dır. Ay ile Dünya arasında; Ateş, hava, su, toprak tabakaları vardır ve bütün mevcutlar da bu dört unsurdan yapılmıştır (Kaya, 2008: 20).

Eski Türk tıbbında tedavi, bedenin belli bir dengede tutulması esasına dayanıyordu. Tarihi tıp eserlerinde hastalık ve rahatsızlıkların sebebi mizacın bozulması beden dengesinin bozulması olarak görülmekteydi. İslâm tıp geleneği doğrultusunda Osmanlı tıbbında da dört unsur, dört tabiat (mizaç) unsuru esas alındı. Buna göre tabiattaki dört unsurun yani ateş, su, toprak, hava karşılığında insanda bulunan dört hılt yani kan, balgam, sarı safra ve kara safra farklı nitelikler olan sıcaklık, kuruluk, soğukluk, nemlilik özelliği taşır.

Bu dört hıltın karışımı mizacı şekillendirir. Bir hıltın niteliğinin değişerek bozulması ya da miktarının çoğalıp azalması hastalığa yol açar. Hastayı tedavi için fazla ya da bozulmuş olan hıltı vücuttan atmak gerekir. Hastalığa
sebebiyet veren zararlı hıltlar idrar söktürücü, müshil, kusturucu, terletici etkilere sahip ilaçlarla vücuttan boşaltımı sağlanırdı. Bozulduğu düşünülen kan unsuru sülük, hacamat tedavisi uygulanarak vücuttan atılırdı (Sarı,2012: 1).

Öte yandan Eski Türk Tıbbında kullanılan birer ilaç ham maddesi olan bitkilerin de insan mizacına göre uygulanması temel kural hâline getirilmiştir. Her bitkinin sıcak, soğuk, nemli, kuru özellikten ikisine sahip olduğu
düşünülür. Hastalığı iyileştirmek için terkip edilecek olan ilaçta hangi bitki kullanacağına karar verilirken bitkinin özelliği ile mizaç arasındaki bağa bakılırdı. Hekimler bu tarihi tıp kitaplarında eczaların mizaç özelliğini vermekte
ve ne işe yaradığını anlatmaktadırlar (Gümüşatam, 2015: 27).

İncelediğimiz yazma sade, anlaşılır, akıcı bir Türkçe ile yazılmış olup eserde kafa karıştırıcı teorik bilgilere girilmediği görülmektedir. KTL hastalıklara deva bulmak maksadıyla yazılan pratik bir ecza kitabıdır: “ (12b/17)… benefşe yaġı daḫı ıssıdan 18) ve ṣafrādan olan baş aġrısına nāfiʿdür ve eger mārūl ṣuyı sirke ile 19)maḫlūṭ idüp sürseler ṣafrādan ise daḫı defʿ ide nevʿ‐i dīger ana südi 1) burnına tütsi virseler dürlü baş aġrılarına nāfiʿdür eger baş aġrısı 2) alnından yaña ise ḳan çoḳluġındandur ʿilācı daḫı oldur ki ḳan aldırup 3) ve yāhūd ḥacāmat idüp bir miḳdār afyōn‐ı mıṣrī ḳoḳlasalar derhāl sākin 4) ola ve eger baş aġrısına bir miḳdār çörek otın saḥḳ idüp ve bir mikdār 5) çig bal‐ıla yoġurup baʿde ḥammāma vara bir ıssıcaḳ yirde oturup başın 6) şaḳaḳlarından muḥkem baġlayup ve yine muḥkem tırāş olup bu eczāʾı tamām depesine 7) sürüp ve ziyāde terleyince oturup baʿde çıḳsalar bi‐iẕni’llāh her ne ḳadar 8) eskiden baş aġrısı olursa halāṣ mücerrebdür…”

III. HEKİM YAKUP PAŞA’NIN FATİH SULTAN MEHMET İÇİN
YAPTIĞI MACUNLAR VE BU MACUNLARDAKİ TIBBİ BİTKİLER

İslâm devletlerinde tabipler için genellikle “reîsületıbbâ” unvanı kullanılmış olup aynı anlamda kullanılan  hekimbaşı” kelimesi Osmanlılar döneminde yaygınlık kazanmıştır. Osmanlıların ilk devirlerinden itibaren resmî kayıtlarda reîsületıbbâ ve “seretıbbâ” gibi unvanlara rastlanmaktaysa da bu görevliler devlet ricâli ve halk arasında hekimbaşı olarak anılmış, zamanla bu unvan ön plana çıkmıştır. Eski Türklerde “otacı iliği” denilen bir sağlık görevlisinin varlığı bilinmekteyse de bunun bir kurum niteliği kazanıp kazanmadığı belli değildir (Akpınar, 1998: 1).

Osmanlılarda Hekimbaşı konusuyla ilgili Nil Sarı şöyle demektedir: “Osmanlıda hekimbaşılar başta padişah ve hânedan mensuplarının sağlığıyla ilgilenme işi olmak üzere sarayın içinde ve dışında çeşitli görevleri vardı. Özellikle padişahın hasta olmamasına dikkat ederler, yemeklerde dahi yanından ayrılmaz, her nereye giderse beraberinde bulunurlardı; sefere katıldıklarında da menzil tayinatı alırlardı. Aynı zamanda padişaha sağlık konularında danışmanlık yapan hekimbaşılar ilâçların dışında onlara kuvvet verici, iştah açıcı çeşitli şuruplar da hazırlarlardı.
Hekimbaşılar her sene nevruzda (21 Mart) amber, afyon hulâsası ve birçok baharattan yapılan kırmızı renkli kokulu, “nevrûziyye” adında bir macunu, porselen kaplar içinde ve değerli kumaşlara sarılı bir halde padişah, şehzade ve sultanlara, kadın efendilere, sadrazama ve sarayın diğer ileri gelen devlet adamlarına merasimle takdim ederlerdi. Müneccimbaşının da yeni yılın takvimini sunduğu bu törende kendilerine kürk giydirilir ve çeşitli hediyeler verilirdi.” (1998: 1).

XIV. yüzyılın sonlarından XVII. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti’ne sığınan çok sayıda Yahudi hekim de sarayda sağlık hizmetlerinde çalışmaya başlamıştır. Ayrıca Osmanlı döneminde birçok gayri Müslim ve Avrupalı hekim Osmanlı topraklarında serbestçe mesleklerini yapmışlardır (Sarı, 1998: 1).

İncelediğimiz eserde “ma’cūn Yaḳūp Paşa, Sulṭān Muḥammed Ḫān içün terkīb eylemişdür” (55b/15) ibaresi vardır (Cavlazoğlu, 2009: 101). Ayrıca aynı ibare “ma’cūn Yaḳūb hekīm peydā idüp Sulṭān Muḥammed Ġāzī Ḫan Ḥażretleri
isti’māl idüp ziyāde fā’idesin bulup ve ṣafā ve sürūr eyleyüp def’ātle tecribe olınmışdur.” (119a/14) şeklinde eserde bahsi geçmektedir (Bekmez, 2009: 75). Burada bahsedilen Sultan, Fatih Sultan Mehmet (1451‐1481), Hekim Yakup da o dönemin hekimlerinden Hekim Yakup Paşadır (1425‐1481).

Hekim Yakup Paşa Yahudi asıllı Osmanlı tabibidir. Asıl adı Maestro Jacopo, Müslüman olunca Yakup ismini almıştır. II. Murad zamanında sarayda hekim olarak çalışmaya başlayan Yakup Paşa, Fatih Sultan Mehmet zamanında da görevine devam etmiştir. Zamanla Fatihʹin güvendiği kişilerden biri olmuştur. İstanbul’un fethinden evvel 1452’de padişahın başhekimliğine getirildi. 1468ʹde İtalyaʹya bir ziyaret yaparak Arapçadan Latinceye çevrilmiş bazı tıp kitaplarını incelemiştir. 1459‐1461 yıllarında defterdarlık görevinde bulunmuş ve vezirlik makamına kadar yükselmiştir. Hekim Yakup, yaklaşık otuz yıldan fazla sarayda hekimbaşı görevini yürütmüş ve bu durum onun tıp alanındaki kabiliyetini ve otoritesini göstermeye yetmiştir (Adıvar, 2000: 53).

Osmanlıda hekimler, hekimbaşının gözetiminde çalışırlar, bu tabipler ve helvacı başının denetimindeki helvacılar sarayda ilaç yapımını yürütmekteydi. Yapılan ilaçların önemlileri hekimbaşı odası olarak bilinen «Baş Lala kulesinde» saklanır, gerektiğinde yeterli miktarda hekimlere hastalarda kullanmak için verilirdi. Sarayda yalnızca şifalı bitki toplamakta yükümlü çalışanlar vardı. Dârüşşifa vakfiyelerine «saydelani» bazen de «aşşab» olarak
geçen görevlinin tıbbî bitkilerle ilgili derin bilgiye sahip olması ve bunlardan ilaç yapabilmesi beklenirdi. Bunlar tam bir eczacı fonksiyonu üstlenmekteydiler. İlaç yapımında kullanılacak şifalı bitki ve diğer eczaların temin edilmesi bu görevliler tarafından gerçekleştirilirdi. Dârüşşifalarda şifalı bitkiler ve üretilen ilaçlar dârüşşifa kilerinde muhafaza edilir. Gerektiğinde kiler görevlisi (kilârcı, kilârdâr, emîn‐i mahzen) bu malzemeleri teslim alır; istendiğinde gerekli miktarda ilacı tabip ve cerrahlara teslim ederdi. (Bilgin vd., 2006: 231‐247).

Genellikle ilaçlar bitkilerden; tohum, yaprak, kök, meyve, çiçek yanında; bu bitkilerden elde edilen macun, şurup, hap (kurs) yağ, reçine, zamk ve su gibi ürünlerden bazen de hayvansal maddelerden, kimyasallardan, vb. meydana getiriliyordu. İlaçlar genellikle bu maddelerin kaynatılması, kurutulup toz haline getirilmesi, sıkılıp suyunun çıkarılması, vb. yollarla yapılmıştır.

Osmanlı tıbbında ilaç yapımında çok sayıda bitki kullanılmıştır. Tıbbi bitkilerin çoğunluğu Osmanlı coğrafyasında yetişmekle beraber, bir kısmı da ithal edilmekteydi. Osmanlıca tarihi tıp kitaplarında bitki isimleri Türkçe, Arapça, Farsça, Yunanca isimlerden oluşmaktadır. Kitâb‐ı Tıbb‐ı Latîf’de (KTL) bitkiler Türkçe Arapça, Farsça, Yunanca karşılıkları ile beraber verilmiştir.

Bu tıp metninde sık sık, bir bitkinin adı verildiğinde, onun doğru tanınması için aynı dilden ya da başka dilden karşılıkları verilmiş ara sıra tanımları yapılmış böylece bitkinin doğru olarak belirlenmesinde kolaylık sağlanmıştır: “tatranbūya kedi otı oġul otı dirler” (4a/4); “ḥabbürr‐reşād ḫardal tohmı cırcır dahı dirler” (4b/2); “maṣṭakī ṣaḳız ki çeynerler” (6a/6); “daḫı bir kök vardur ki aña sirācütṭ‐ṭurāb dirler ve ruḥhuẓ‐ẓamīrā dirler ve dahı Süleymān
peyġamber aġacı dimekle…” (16a/5‐7). KTL hastalıklara deva bulmak maksadıyla yazılan pratik bir ecza kitabıdır. KTL’de ilaç olarak kullanılan 212 tıbbî bitki adı vardır. Bazı bitkilerin alt türleriyle birlikte bu sayı biraz daha yükselir: akgünlük, kızıl sandal, ak sandal, sarı gül, kızıl üzüm gibi.

Osmanlıda tıb ve ilaç terkibi hakkında Sarı (2012: 1); “Klasik Osmanlı tıbbı hastalıklardan korunma üzerinde yoğunlaşmıştı. Tedavinin esası bozulan mizacın düzeltilmesine dayanırdı. Hekim hastanın sağlığını önce yiyecek ve içeceklerle korumaya ve tedavi etmeye çalışırdı. Bunun yanında hastalar bitki, hayvan ve madenlerden elde edilen ilâç ham maddesiyle ya da bunlardan terkip edilen ilâçlarla tedavi edilirdi. Hastaya uygun ilâcın verilebilmesi için eczaların sıcak, soğuk, kuru veya yaş olarak tanımlanan doğal niteliklerini ve tıbbî etkilerini bilmek gerekir. Etkili maddeleri elde edilmek istenen çiçekler, tohumlar, kökler vb. çeşitli yöntemlerle işlendikten sonra basit ilâç haline getirilirdi. Farklı eczanın karıştırılmasıyla hazırla nan ilâçlara mürekkebat adı verilirdi. İlâç trkipleri macun, merhem‐pomat, yağ, koku, toz, hap, tablet, pastil, fitil, yakı vb. şekillerde hazırlanırdı.” demektedir. Macunlar Osmanlı döneminde ilaçların önemli bir kısmını oluşturur.

KTL’de ilaç olarak macunlara önemli yer ayrılmıştır. Eserde özellikle iki adet macun dikkati çekmektedir. Osmanlı Dönemi Hekimlerinden Hekim Yakup Paşa’nın (1425‐1481) Fatih Sultan Mehmet (II. Mehmet) (30 Mart 1432
– 3 Mayıs 1481) için hazırladığı iki macun çeşitli hastalık ve rahatsızlıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Bu Macunların yapılışı şu şekildedir:

Macunların Yapılış Şekli:

1. Macun “(55b/15) maʿcūn Yaʿḳūp Paşa Sulṭān Muḥammed Ḫān içün 16) terkīb eylemişdür ġāyet müferrih ve muḳavvīdür cimāʿa ḳuvvet virür ve on 17) cāriyesi olsa cümlesinüñ ḥāṭuruñ teselli eyler giç inzāl ider ve 18) beñze ḥumret virür ve bedene ḳuvvet virür ve cigeri tāzeler ve ṭaʿāmı hażm ider 19) ve yaramaz yilleri taḫlīl 56a/ 1) ider ve bil aġrılarını giderür ve bevāṣır yillerüñ ḳatʿ 1) ider ṣanʿatı budur yüz dirhem zencebīl cevz‐i buvā anīsōn ʿūd‐ı 2) belesān āsārūn bunlardan onar dirhem dārçīn ve besbāse sekizer dirhem 3) ḳaranfil ve maṣṭakī bişer dirhem ve misk bir çekirdek evvelā 4) sıġır südi‐y‐le kaynadalar tā kim ḳabı ayrıla andan ḳabuġın ṣoyup ince 5) ṭoġrayalar ve ḳurudup baʿde ince dögeler ve ẕikr olınan eczāları daḫı 6) başḳa başḳa dögüp üç eczā aġrı ʿasel ḳıvāma getürüp maʿcūn ideler 7) ve mizāca göre istiʿmāl ideler eger afyōna daḫı mübtelā ise bu maʿcūn ile 8) kesile bi‐iẕni’llāh Taʿāla” (119a/5‐13 arası macun tekrar tarif edilmiştir.(bk. 2. macun))

Malzemeler: Zencefil (10 dirhem1), cevz‐i buvā (10 dirhem), anason (10 dirhem), ʿūd‐ı belesān “öd ağacı” (10 dirhem), āsārūn “kedi otu” (10 dirhem), dārçīn “tarçın” (8 dirhem), besbāse (8 dirhem), ḳaranfil (5 dirhem), maṣṭakī
“damla sakızı” (5 dirhem), bal.

Yapılışı: Bu sayılan bitkiler kabuğu ayrılıncaya kadar sığır sütüyle kaynatılır, kabukları soyulup malzemeler ince doğranır, gölgede (119/10) kurutulup dövülür, bal ile karıştırılıp macun yapılır. Mizaca göre ihtiyaç halinde hastaya verilir.

2. Macun: “(119a/5‐19;119b/1‐8 )… nev‐i diğer macun 6) yüz dirhem zencebîl on dirhem ḳaranfil biş dirhem dārçīn sekiz 7) dirhem besbāse sekiz dirhem cevzi būvā on dirhem ʿūd‐ı belesān on dirhem 8) anīsōn on dirhem maṣṭakī biş dirhem āsārūn on dirhem imdi bu cümle‐ 9) den mukaddim güçle bu gibi bir defʿa sıġır südi‐y‐le ḳaynadup üzerinde olan 10) ḳabuġı ṣoyılınca ḳayna ve ḳabuġın ṣoyup gölgede iki üç gün kurudup 11) durpı ile hurd dögüp ve edviyeleri muhkem sahḳ idüp üç aġrı 12) balı kemaliyle ḳıvāma getürüp edviyeleri katup âlūde idüp maʿcūn

dirhem/ direm (Ar.): Okkanın dört yüzde biri değerinde bir ağırlık ölçüsü. 3,086 gramlık ağırlık ölçüsü

ideler istiʿmāl ideler insanuñ benzin ṣāfī gül gibi ḳırmızı idüp giç inzāl eyler ve meni 13) gibi keyf virür bu maʿcūn Yakup hekīm peydā idüp Sulṭān Muḥammed Ġāzī 15) Ḫan Ḥażretleri istiʿmāl idüp ziyāde fā’idesin bulup ve ṣafā ve sürūr 16) eyleyüp defʿātle tecribe olınmışdur nevʿ diger terkīb‐i maʿcūn ṭuzlu 17) balġam budur sināmekī yüz dirhem günlük yigirmi biş dirhem rāvend on iki 18) dirhem rāziyāne toḫmı yigirmi biş dirhem maṣtakī 19) on üç dirhem bu edviyyeleri başḳa başḳa dögüp elekden 119b/ geçürüp eczālar 1) dögüldükden ṣoñra ʿadedi kāmil olmaḳ lāzımdur baʿde bir ḳıyye balı kemāli‐y‐le ḳıvāma 2) getürüp parmaḳ doyıcaḳ ḳadar edviyyeleri ḳatup maʿcūn ideler bir dāne 3) ṭutulmaduḳ ḳavanozuñ içine ḳoyup ziyādesi‐y‐le hıfẓ idüp vaḳt‐ı ḥācetde 4) istiʿmāl eyleyeler ḳırḳ gün tamam olınca yiyüp lakin şöyle veznle yiye kim ḳırḳ 5) gün tamām olduḳda maʿcūn daḫı dögene velikin bu maʿcūnı yiyen ādem ḳırḳ güne dek 6) perhīz ide ekşiden ve ṭuzludan ve cimāʿdan ve ḳırḳ gün tamām olınca cümle 7) aʿżāsından olan ṭuzlu balġamdan bi‐iẕni’llāh ḫalāṣ olup anadan 8) ṭoġmış gibi olur çoḳ tecribe olınmışdur ġaflet olınmaya”

Malzemeler: Sinameki (100 dirhem), günlük (25 dirhem), ravent (12 dirhem), rezene tohumu (25 dirhem), damla sakızı (13 dirhem), bal (1 kıyye2)

Yapılışı: Bu eczalar ayrı ayrı dövüldükten sonra elekten geçirilip bal ile karıştırılır ve macun yapılır. Kavanozun içine koyulur ve macun ihtiyaç halinde kullanılır. Bu bitkilerin çeşitli işlemlerden geçirilerek bal ile karıştırıldıktan sonra elde edilen macunlar çeşitli hastalık ve rahatsızlıklarda kullanılır. Bu macunların belirtilen faydaları şunlardır: “Cinsel gücü arttırır, bedene kuvvet verir, cildi güzelleştirir, ciğeri tazeler, yemeklerin hazmını kolaylaştırır, mide
ve bağırsak gazlarını giderir, bel ağrılarını giderir ve basura iyi gelir.”

2 kıyye (Ar.) : Okka. Eskiden kullanılan bir ağırlık ölçüsü. Kıyye-i atika da denir. Şimdiki 1282 gram.

Kitapta geçen ifadeyle insana o kadar fayda sağlar ki “biiznillâh anadan doğmuş gibi olur.” Osmanlı Tıbbında ve mutfağında macunun, hekimbaşının gözetiminde özellikle zayıf bünyeler için ve ayrıca afrodizyak amacıyla kullanıldığı bilinmektedir. Ayrıca hekimbaşı tarafından sindirim sistemine iyi geldiği düşünülmektedir.

Macunlarda Kullanılan Tıbbî Bitkiler

Osmanlı döneminin tıp eserlerinden biri olan Kitâb‐ı Tıbb‐ı Latîf’de Hekim  Yakup Paşa’nın Fatih Sultan Mehmet için hazırladığı bir gurup ilaçlardan olan macunlarda kullandığı 11 familyaya ait 12 cins içerisinde, 12 tıbbî bitki tespit edilmiştir. Bu macunların yapımında kullanılan tıbbi bitkiler tespit edilerek bunların günümüzdeki bilimsel Latince isimleri ve Türkçe isimleri ortaya çıkarılmış olup şu şekildedir:

Tablo 1. Macunlarda kullanılan bitkilerin familya, tür, Türkçe ve diğer adları (Güner vd, 2012; Baytop, 1997; https://tr.wikipedia.org)

Familya Adı Tür Adı Türkçe Adı Diğer Adları
Anacardiaceae Pistacia lentiscus L. Damla sakızı maṣtakī (Yun<mastikhe)
Apiaceae Foenicolum vulgare Mill. Rezene rāzyāne (Far.)
Apiaceae Pimpinella anisum L. Anason anāṣōn (Far. < Yun.)
Caryophyllaceae Syzygium aromaticum L. Karanfil ḳaranfil   (Ar.)
Fabaceae Cassia acutifolia Del. Sinemaki sināmekī (Ar.< senā‐   mekkī)
Hamamelidaceae Liquidambar orientalis L. Günlük ağacı günlük
Lauraceae Cinnamomum verum J.Presl Tarçın dārçīn (Far.)
Myristicaceae Myristica frangrans Houtt. Küçük hindistan cevizi besbāse (Ar.)
Myristicaceae Myristica frangrans Houtt. Küçük hindistan cevizi cevz‐i būvā (Ar.)
Polygonaceae Rheum rhabarbarum L. Ravent rāvend (Far.)
Thymelaeaceae Aquilaria sinesis (Lour) Gilg Öd ağacı ūd (Ar.)
Valearianaceae Valeariana officinalis L. Kedi otu āsārūn (Yun.)
Zingiberaceae Zingiber officinale Roscoe Zencefil zencebīl (Ar.)

Anāṣōn (Far. < Yun.): Anason (Pimpinella anisum L.).
Āsārūn (Yun.): Kedi otu (Valeariana officinalis L.).
Besbāse (Ar.): Küçük hindistan cevizi, hindistan cevizi çekirdeğini örten özlü zardır (Myristica frangrans Houtt.).
Cevz‐i būvā (Ar.): Küçük hindistan cevizi, muskat. krş. besbāse (Myristica fragrans Houtt.).
Dārçīn (Far.): Tarçın (Cinnamomum verum J.Presl).
Günlük: günlük ağacı; kışın yapraklarını döken, çınar görünüşünde bir ağaçtır. Gövdenin yaralanması ile elde edilen reçineye buhur yağı, günlük sakızı, kara günlük yağı veya sığala yağı, geri kalan kabuklara ise buhur veya yaprak buhur denir. Bu ürünler tedavide ve tütsü olarak kullanılır (Liquidambar orientalis L.).
Ḳaranfil (Ar.): Karanfil (Syzygium aromaticum L.).
Maṣtakī (Yun<mastikhe): Damla sakızı, sakız ağacından elde edilen bir tür reçine (Pistacia lentiscus L.).
Rāvend (Far.): Ravent, kökleri ve sapları ilaç olarak kullanılan, buğdaygillerden bir bitki (Rheum rhabarbarum L.).
Rāzyāne (Far.): Rezene, maydanozgillerden, sarıçiçekli, yaprakları iplik biçiminde parçalı hoş kokulu, baharlı meyveleri bulunan bir bitki (Foenicolum vulgare Mill.).
Sināmekī (Ar.< senā‐mekkī): Baklagillerden, sıcak bölgelerde yetişen, birçok türü bulunan bir bitki ve bunun meyvesi (Cassia acutifolia Del.).
Ūd (Ar.): Öd ağacı; dulaptal otugillerden, odunu ve kabuğu hoş kokulu bir ağaç (Aquilaria sinesis (Lour) Gilg).
Zencebīl (Ar.): Zencefil; zencefilgillerden, kamış görünüşünde, çok yıllık, otsu bir bitki ve bu bitkiden elde edilip, baharat olarak kulanılan toz (Zingiber officinale Roscoe).

SONUÇ

Osmanlı döneminin tıp eserlerinden biri olan Kitâb‐ı Tıbb‐ı Latîf’de Hekim Yakup Paşa’nın Fatih Sultan Mehmet için hazırladığı macunlarda kullandığı 11 familyaya ait 12 cins içerisinde, 12 tıbbî bitki tespit edilmiştir. Eserin giriş bölümü “Hazâ Kitâb‐ı Tıbb ki hastaya mütealliḳ ilâcları ve sâir marazları beyândur” şeklinde başlayıp yazmanın hastalıklara deva bulmak maksadıyla yazıldığı vurgulanmıştır. Eserin devamında müellif, KTL’de birçok ilacın defaten tecrübe edildiğini ve sonuçlarının gözlemlendiğini bildirmektedir.

Türkçe tıp eserleri Türkçenin o dönemdeki tıp bilimi karşısındaki durumunu ortaya koyması açısından önemlidir. Böylece Osmanlı tıbbında kullanılan tıbbî bitkilerin, ilaçların hangi ölçüde ve hangi hastalıklara karşı kullanıldığı tespit edilmektedir. Dönemin tıp eserlerinde tıp ve eczacılık bilgilerinin iç içe olduğu görülmektedir.

Kitâb‐ı Tıbb‐ı Latîf’ çok temiz ve akıcı bir Anadolu Türkçesiyle yazılmış olup hastalık tedavisi için önerilen reçeteler sade ve yalındır. Diğer tıp eserleri gibi bu eserde tıp, botanik, eczacılık tarihi ve halk hekimliği açısından büyük önem taşımaktadır. Ayrıca bu eserler üzerinde yapılan çalışmalar sayesinde Türk Tıp Tarihi ile İslam ve Batı medeniyetlerinin tıp tarihleri arasındaki ilişkinin ne olduğunun yanı sıra halk hekimliğinin bilimsel tıpla hangi ölçüde uyum içinde olduğu ve ayrılan yönlerinin neler olduğu da tespit edilebilir.

Kaynaklar »»

Ahu CAVLAZOĞLU DAVULCU*, Osman TUGAY**

TARİHİN PEŞİNDE ‐ ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ‐
Yıl: 2018, Sayı: 20
Sayfa: 1‐15

THE PURSUIT OF HISTORY ‐INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY AND SOCIAL RESEARCHYear:
2018, Issue: 20
Page: 1‐15

* Öğr. Gör. Dr., Selçuk Üniversitesi Bozkır Meslek Yüksekokulu, Konya/Türkiye.
ahucavlaz@hotmail.com
ORCID:0000-0001-8899-4801
** Prof. Dr., Selçuk Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, Konya/Türkiye.
otugay@selcuk.edu.tr
ORCID: 0000-0003-3980-7648
* 10-12 Mayıs 2018 tarihinde 1. Uluslararası Bitki Biyolojisi Kongresi’nde (1 st. International Congres on Plant Biology
10-12 May, Konya) sunulmuş sözlü bildirinin tam metnidir.
Makalenin Gönderilme Tarihi: 23.08.2018
Makalenin Kabul Tarihi: 27.09.2018
Makalenin Yayınlanma Tarihi: 25.10.2018
Makalenin Türü: Araştırma

KAYNAKÇA

‐ADIVAR, Adnan, Osmanlı Türklerinde İlim, İstanbul 2000.
‐BAYAT, Ali Haydar, “Konularına Göre Divânü Lûgati’t ‐Türk’te Tıbbî Terminoloji”, Tıp Tarihi, 2003, Sade Matbaa, s. 220‐223.
‐BAYAT, Ali Haydar, “Tıp Dili ve Terimleri Açısından Eski Anadolu Türkçesiyle Yazılmış Tıp Kitaplarının Önemi”, Yeni Tıp Tarihi Araştırmaları, İstanbul 2008: Nobel Matbaacılık.
‐BAYTOP, Turhan, Türkçe Bitki Adları Sözlüğü, Ankara 1997: Türk Dil Kurumu Yayınları.
‐BEKMEZ, Hasan, Kitâb‐ı Tıbb‐ı Latîf (72b‐152b İnceleme‐Metin‐Sözlük), Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 2009.
‐BİLGİN, Arif ‐ Coşkun Yılmaz‐Necdet Yılmaz, Osmanlılarda Sağlık 1, Doğu Kitabevi 2006, 231.
‐CAVLAZOĞLU, Ahu, Kitâb‐ı Tıbb‐ı Latîf (1a‐72a İnceleme‐Metin‐Sözlük), Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 2009.
‐ERCİLASUN, Ahmet Bican, Başlangıcından Yirminci Yüzyıla Kadar Türk Dili Tarihi, Akçağ yayınları, Ankara 2006.
‐GÜMÜŞATAM, Gürkan, “Risale‐i Mualece’ye Göre XVI. Yüzyıl Türkçesinde Tıbbi Bitki Adları”, “The Academic Journal of Social Science Studies, International journal of Social Science Number: 39, p.23‐40, Autumn III 2015.
‐GÜNER Adil, Aslan Serdar, Ekim Tuna, Vural Mecit, Babaç Mehmet Tekin, Türkiye Bitkileri Listesi (Damarlı Bitkiler). İstanbul, Turkey: Flora Araştırmaları Derneği ve Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi Yayını (in Turkish) 2012.
‐KAYA, Emel, Muhiddin Mehi’nin Müfid (Nazmü’t‐Teshil) Adlı Eseri (İnceleme‐Metin‐ Dizin) ve Bu Eserin XV. Yüzyıl Türk Tıp Dilinin Oluşmasındaki Yeri, Selçuk Üniversitesi 2008, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Konya.
‐KORKMAZ, Zeynep (1995); “Anadolu’da Türkçenin Yazı Dili Oluşu ve İlk Öncüleri”, Türk Dili Üzerine Araştırmalar, I. Cilt, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, s.432.
‐ÖNLER, Zafer, “XIV. ve XV. Yüzyıl Tıp Metinlerinde Bitki Adları”, Kebikeç, 2004, S.14 s.273‐302.
‐ÖZCAN, Hatice, Kaysunizade Nidai Muhammed Çelebi El‐Ankaraviʹnin Menafiʹuʹn‐Nas Adlı Eseri (Metin‐Dil‐Özellikleri‐Dizin) (57a‐99b)ʺ, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans, Türk Dili ve Edebiyatı, 2007.
‐TÂHİR, Bursalı Mehmed, Osmanlı Müellifleri I‐II‐III, Ankara 2000: Bizim Büro Basımevi.

ELEKTRONİK KAYNAKÇA

‐AKPINAR, Cemil (1998), Hekim başı. https://islamansiklopedisi.org.tr/hekimbasi#1
‐ÖLMEZ, Mehmet (2008); “Süryanî Harfli Eski Uygurca Bir Tıp Metni,”
http://turkoloji.cu.edu.tr/ESKI%20TURK%20DILI/mehmet_olmez_surya
niharfli_eski_uygurca_tip_metni.pdf.
‐ÖZKAN, Mustafa, (2007), “Osmanlı Türkçesi.” https://islamansiklopedisi.org.tr/osmanli‐turkcesi
‐SARI, Nil (1998), “Hekimbaşı Osmanlı Dönemi” https://islamansiklopedisi.org.tr/hekimbasi
‐SARI, Nil, (2012), Tıp “Osmanlı Dönemi” https://islamansiklopedisi.org.tr/tip
‐SERTKAYA, Osman Fikri (2008); “Uygur Tıp Metinlerine Toplu Bir Bakış”
http://turkoloji.cu.edu.tr/ESKITURKDILI/9.php;

TABLO KAYNAKÇA

Bitkilerin bilimsel sınıflandırması “https://tr.wikipedia.org/”

Diğer Haberler